Saturday, January 13, 2007

Akşamın Son Otobüsü

Akşamın son otobüsüdür, karanlığı gürültüsüyle yaran. İnsanları yorgundur; yüzleri yorgun, elleri ayakları yorgun, ruhları yorgundur insanların. Sıcak yorgunluğudur, iş yorgunluğudur, ekmek parası yorgunluğu, hayat savaşı yorgunluğu, günün yorgunluğudur...

Çantalar tozludur, ellerde, yerlerde, kucaklarda torbalar doludur. Paralar, pullar, telefonlar göz hapsindedir. Gözler yorgunluktan kapalıysa, avuç teri ile hapsedilmişlerdir...

Hızlandıkça otobüs kadınların tepelerinde topladıkları saçlar uçuşur. Başörtüler uçuşur. Eşarplar uçuşur...

Bir kız uzun kollu giyinmiştir. İnançtan mıdır, klimalı bir ofiste çalışmaktan mıdır, bedeninden utanmaktan mıdır, yokluktan mıdır, kim bilebilir...

Önde bir kızın kulaklığı düşer omuzuna. Elini kaldırınca askılı atletinden sütyeninin askısı görünür, pembe...

Yanda bir kızın tepesine uyduruktan topladığı saçları dağılır. Bir başkası topuzunda uyumaktadır, bitkin...

Bir teyze uykulu gözlerle zar zor seçer karanlıkta ineceği durağı. Muavin silkindirir herkesi çatlak bağırışıyla: “Arada bir durak var daha!” Amcanın birinin hırıltısı kaplar ter kokularının üstünü öne düşmüş başından, otobüsün içlerine doğru. Sonra otobüs hızlanır yine, rüzgarlar eser otobüsün heryerinde.

Bir dedenin nasırlı ayakları gözükür yazlık ayakkabısından. Bir cici kız topuğundan düşer kalkmaya çalışırken yerinden.

Akşamın son otobüsüdür, geceye kalmayanları taşır uzak yerleşimlere. Yorgundur...